AB, 75. Kez Kutlayacağı Avrupa Günü’ne Savunma Ve Ekonomiyle Ilgili Kaygılarla Giriyor

Egemen devletlerin yetkilerini uluslarüstü bir otoriteye devrettiği tek örnek olan AB, üç çeyrek asırdır birçok alanda sınav verdi.

Bu kez AB, Avrupa Günü’ne ABD ile ilişkilerin yeni dinamiği ışığında giriyor.

📲 Artık haberler size gelsin

AA’nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.

🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı

🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı

“Savunmaya yatırım yapmayan müttefikleri korumayacağı” söylemini benimseyen ABD’nin yeni Başkanı Donald Trump, göreve geldiği 20 Ocak’tan bu yana AB üzerindeki baskıyı kademeli olarak artırıyor.

2022’den bu yana Ukrayna’da “varoluşsal tehdit” olarak tanımladığı sıcak bir savaşla mücadele eden AB, paniğe kapılmış bir halde savunma planlarını gözden geçiriyor.

Kuruluşundan itibaren “ekonomi birliği” temelinde ilerleyen, savunma ile güvenlik alanlarında ise NATO ve ABD’den bağımsız hareket edemeyen AB, şimdiye dek yalnızca kriz anlarında dillendirilen, tekrar tekrar görüşüldükten sonra rafa kaldırılan “savunma birliği” fikrini hayata geçirmeye çalışıyor.

Diğer yandan, ABD’nin Ukrayna’daki savaşı sonlandırma planı, son 3 yıldır tüm askeri kaynaklarını Kiev’e yönlendiren AB’nin kaderini etkileyen yegane gelişmede masa dışı kalmasına yol açtı.

Bu gelişmeler üzerine Avrupalı liderler, Brüksel-Paris-Londra-Varşova hattında sık sık görüşmeler yapıyor, Türkiye’nin de aralarında olduğu savunmada önde gelen NATO müttefiklerini de planlamalarına dahil ediyor.

AB Komisyonu 19 Mart’ta, 2030’a kadar askeri harcamalarını ve üretimini artırma, ortak savunma projelerine kaynak ayırma gibi unsurları içeren ve 150 milyar avroluk bir finansman sağlayan Beyaz Bülten (White Paper) adı verilen yeni bir strateji açıkladı.

Şimdi ise AB’nin önünde üye ülkeler arasında savunma konusunda ortak adımlar atılabilmesini, üretimde artışı ve vadedilen finansmanı sağlamak gibi zorlu hedefler bulunuyor.

ABD’nin barış sağlanması konusundaki baskısı, Rusya’nın gelecekteki muhtemel saldırılarının caydırılması için Ukrayna’nın müzakere masasına güçlü oturmasını isteyen AB’yi zora sokuyor.

Bunun yanı sıra ABD, savaş sonrasındaki güvenlik garantilerinin de NATO tarafından değil birebir Avrupa ülkeleri tarafından verilmesini istiyor.

Ukrayna’nın desteklenmeye devam edilmesi ise ayrı bir sınama olarak AB’nin önünde duruyor.

AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas’ın Ukrayna’nın 2 milyon mermi için ihtiyaç duyduğu 5 milyar avroluk yardımla ilgili üye ülkelerin tümünün desteğini alamadığı biliniyor.

Ekonomik sorunlar

AB ekonomisi, uzun süredir yüksek kamu borcu ve bütçe açığı, düşük büyüme oranı ve rekabetçilikte geri kalınması gibi çeşitli ciddi sınamaları bir arada yaşıyordu.

AB’nin yapısal bir sorunu da yüksek kamu borcu olarak öne çıkıyor. Birlikte geçen yıl kamu borcunun Gayri Safi Yurt içi Hasıla’ya (GSYİH) oranı yüzde 81 gibi yüksek bir seviyeye ulaştı.

AB üyesi ülkeler arasında kamu borcunun GSYİH’ye oranının en fazla olduğu ülkeler ise yüzde 153,6 ile Yunanistan, yüzde 135,3 ile İtalya, yüzde 113 ile Fransa, yüzde 104,7 ile Belçika ve yüzde 101,8 ile İspanya olarak sıralanıyor. Bu yüksek kamu borcu ülkelerin kaynaklarını sınırlandırıyor.

Çok sayıda AB ülkesinde bütçe açığı da yüksek seviyelerde seyrediyor.

AB ülkeleri arasında bütçe açığının en yüksek olduğu ülkeler yüzde 9,3 ile Romanya, yüzde 6,6 ile Polonya, yüzde 5,8 ile Fransa ve yüzde 5,3 ile Slovakya olurken, AB kurallarına göre, normal şartlarda üye ülkelerin kamu borçlarının GSYİH’lerinin yüzde 60’ını, bütçe açıklarının da GSYİH’lerinin yüzde 3’ünü geçmemesi gerekiyor.

AB ülkelerinin önemli bir kısmı mali kurallara uygun davranmazken bunun özellikle yeni ortaya çıkan ihtiyaçlara kaynak sağlanmasının önünde engel teşkil etmesi bekleniyor.

AB, Trump başkanlığı öncesinde ekonomi alanında özellikle rekabet gücünü artırmaya odaklanmıştı. AB, özellikle bürokratik işlemleri kolaylaştırmak, yapay zeka gibi alanlara ve teknoloji şirketlerine yatırımı artırmak ve enerji maliyetlerini düşürecek adımlar atmak konusunda planlar yapıyordu. Ancak AB ile ABD arasında ticari gerilimler sonucunda bu konu alt sıralara indi.

ABD Başkanı Trump’ın göreve gelmesiyle birlikte “Önce Amerika” yaklaşımını benimsemesi ve uygulamaya koyduğu tarifeler yıllık 1,5 trilyon avronun üzerindeki toplam hacimle dünyanın en büyük ticaret ve yatırım ilişkisine sahip olan AB ve ABD’nin arasını açtı.

Geçen yıl, AB tarafı ABD ile mal ticaretinde 198,2 milyar avro fazla verdi. Bu ticaret açığını sert biçimde eleştiren Trump, AB’ye oldukça mesafeli yaklaşıyor.

ABD, AB’den çelik ve alüminyum ile otomobil ithalatına yüzde 25 oranında gümrük vergisi uygulamaya başladı. Ayrıca, ABD karşılıklı tarifler kapsamında AB’nin ürünlerine yüzde 20’lik yüksek seviyede bir gümrük vergisi belirledi.

AB’nin ABD’ye ihraç ettiği ürünlerin yüzde 70’ine uygulanması söz konusu tarifelerle yılda 80 milyar avro civarında bir ek gümrük vergisi ortaya çıkıyor.

Bunun da ihracat odaklı olan AB ekonomisine ciddi bir külfet ortaya çıkarması ve ihracatı düşürmesi bekleniyor.

AB, yaşanan sıkıntıları gidermek için AB tarafı ile müzakere masasına oturmayı istiyor. Ancak ABD henüz buna sıcak bakmıyor. ABD ile yaşanan ticari gerilimler AB gündeminde üst sırada yer alıyor.

Avrupa’da üç çeyrek asırlık birliğin tarihçesi

Dönemin Fransa Dışişleri Bakanı Robert Schuman, iki yıkıcı savaş görmüş Avrupa’nın “birleşmesi” fikrini 1950’de ortaya atan isim oldu.

Schuman planı çerçevesinde Federal Almanya, Fransa, İtalya, Hollanda, Belçika ve Lüksemburg, savaşın ham maddeleri olan kömür ve çeliği barış aracına çevirme hedefiyle 1951’de Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğunu (AKÇT) kurdu.

Dünya tarihinde ilk defa devletlerin, yetki ve egemenliklerinin bir kısmını uluslarüstü bir kuruma devrettiği bu model, Avrupa’nın ekonomik entegrasyonunun önünü açmış oldu.

AKÇT, 1957’de mal ve hizmetlerin serbest dolaşımını öngören Avrupa Ekonomik Topluluğuna (AET) dönüştü.

AET’nin başarısı üzerine İngiltere, Danimarka ve İrlanda, Birliğe başvuru yaptı. İngiltere’nin Fransa tarafından iki kere veto edilmesinin ardından 1973’te üç ülke birden AET’ye üye oldu.

Yunanistan’ın 1981’de, İspanya ve Portekiz’in 1986’da katılmasıyla üye sayısı 12’ye ulaştı.

1 Temmuz 1987’de yürürlüğe giren Avrupa Tek Senedi ile Avrupa Topluluklarını oluşturan anlaşmalar, ilk kez kapsamlı şekilde değiştirilerek yeni ortak politikalar belirlendi.

1993’te Maastricht Antlaşması, AB’nin mevcut yapısını oluşturan nihai anlaşma oldu.

Birlik, 1 Ocak 1995’ten itibaren “Avrupa Birliği” olarak anılmaya başlarken, aynı yıl Avusturya, Finlandiya ve İsveç’in katılımıyla 15 üyeye ulaştı.

1999’da ortak para birimi olan “avro” kabul edildi ve 2002’de 12 ülkede tedavüle girdi.

AB, 1 Mayıs 2004’te, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Letonya, Litvanya, Macaristan, Malta, Polonya, Slovakya ve Slovenya’nın katılımıyla beşinci ve en büyük genişlemesini yaşadı.

Bulgaristan ve Romanya’nın 2007’de, Hırvatistan’ın ise 2013’te AB’ye katılmasıyla üye sayısı 28’e çıktı.

31 Ocak 2020’de İngiltere’nin ayrılmasının ardından halihazırda AB’ye üye 27 ülke bulunuyor.

Arnavutluk, Bosna Hersek, Karadağ, Gürcistan, Moldova, Kuzey Makedonya, Sırbistan, Ukrayna ve Türkiye ise aday ülkeler arasında yer alıyor.

Anadolu Ajansı. Referans bağlantısı here.