Angola üzerine çalışmalar yürüten akademisyen Dr. Hasan Aydın, AA muhabirine süreci değerlendirdi.
- Angola’da akaryakıt zammı protestolarında ölenlerin sayısı 22’ye yükseldi
Aydın, Angola’nın Afrika’nın önde gelen petrol zengini ülkelerinden biri olduğunu hatırlatarak, buna rağmen hükümetin petrol sübvansiyonlarını kaldırma yönünde adım attığını ve zam kararının temelinde ise ülkenin kamu maliyesini düzenleme çabasının yattığını söyledi.
AA’nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.
🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı
Angola’nın petrole aşırı bağımlı bir ekonomiye sahip olduğunu belirten Aydın, petrol dışı sektörlerin zayıf olması nedeniyle ülkenin fiyat dalgalanmalarından doğrudan etkilendiğini kaydetti.
Aydın, 2009 finans krizi ve 2014 petrol krizinin ardından Angola’nın ciddi ekonomik sıkıntılar yaşadığını anlatarak, “Angola, özellikle bütçesi bağlamında ciddi ekonomik krizlerle karşı karşıya kaldı. Bunun yüksek enflasyon gibi, yoksulluk sınırının düşmesi yahut halkın önemli bir kısmının yoksulluk sınırının altında yaşaması gibi ekonomik olarak birçok olumsuz yansıması da oluyordu ülkeye.” dedi.
Angola’nın bu krizlerin ardından Çin’den petrol karşılığında aldığı devasa kredilerle kalkınma arayışına giriştiğini ancak bunun da tek başına yeterli olmadığını aktaran Aydın, “Uluslararası Para Fonu ile tekrar masaya oturuldu 2017-2018 gibi yaklaşık 3,7 milyar dolar yani bir Afrika ülkesinin o dönem o zamana kadar tek seferde aldığı en büyük kredi miktarı kadar bir kredi alındı.” diye konuştu.
Aydın, kredinin koşulları arasında kamu harcamalarının kısılması ve akaryakıt sübvansiyonlarının azaltılmasının da yer aldığını vurgulayarak, hükümetin bu nedenle petrolü iç piyasada sübvanse etmek yerine yüksek fiyatlarla ihraç etmeyi tercih ettiğini belirtti.
“Akaryakıt zamları özellikle düşük gelirli kesimleri olumsuz etkiliyor”
Zam sonrası Luanda ve diğer şehirlerde ulaşım ücretlerinin yüzde 50’ye varan oranlarda arttığını ve bu durumun özellikle düşük gelirli kesimleri olumsuz etkilediğini ifade eden Aydın, “Şu an Angola’da çok ciddi bir genç işsizlik var. Nüfusun önemli bir kısmı günde ortalama 3-4 dolar kadar bir miktarla hayatını sürdürmeye çalışıyor. Ülke bir yandan evet kalkınıyor, gökdelenler, devasa apartmanlar dikiliyor ama öbür yandan sosyal eşitsizlik almış başını gidiyor.” açıklamasında bulundu.
Aydın, protestoların temelinde sadece ekonomik nedenlerin değil, siyasi hoşnutsuzluğun da bulunduğunun altını çizerek, “Ülke bağımsızlığını kazandığı tarihten bu yana aynı parti tarafından yönetiliyor. Seçimler yapılıyor ama seçimlerin de büyük oranda yürütülmesi ve denetimi yine aynı parti tarafından atanan ve bu partiye sadakat derecesinde bağlı çeşitli kurumlar ya da kişiler tarafından gerçekleştiriliyor.” değerlendirmesinde bulundu.
Ekonominin kötüye gitmesi ve ülkenin mevcut siyasi ikliminin daha çoğulcu, daha demokratik bir yapıya evrilmemesi nedeniyle, politika ve politik kurumların doğrudan protestoların hedefi olabildiğini aktaran Aydın, “Belki bu zamana kadar bu kadar kitleselleşmemişti ama irili ufaklı çeşitli protesto gösterileriyle karşılaşmışlardı. Buradaki temel problem Angola hükümeti bunu ulusal güvenliğine yönelik bir tehdit olarak algılayabiliyor ve bu algıladığı tehdide karşı da çok sert bir reaksiyon verebiliyor.” dedi.
Aydın, protestoların güç kullanılarak bastırılmaya çalışıldığını belirterek, “Temel problem biraz da aslında rejimin güvenliğine yönelik duyduğu bir kaygı ve bu kaygıyı protesto gösterileri ile karşılaştığı anda çok sert bir şekilde eyleme dökmesi.” diye konuştu.
“İç savaşın yıkıcı tesiri bugünkü ortamın şekillenmesinde etkili”
Angola’nın bağımsızlık mücadelesi ve iç savaş geçmişinin bugünkü ortam üzerinde etkili olduğunu dile getiren Aydın, şunları kaydetti:
“Angola, 1961’de Portekiz egemenliğine baş kaldırmasının ardından 1975’te bağımsızlığını elde etmeyi başarabildi ancak tekrar bir anda kendisini bir iç savaşın ortasında buldu. Bu Soğuk Savaş’ın dinamikleri tarafından, ABD ve Sovyetler Birliği olmak üzere çeşitli uluslararası aktörler tarafından da çok yönlü bir şekilde desteklenen bir savaştı. Soğuk Savaş 1991’de sona erdi ama Angola İç Savaşı 2002 yılına kadar çeşitli uzantılarıyla devam etti. Yani Angola 1961’den 2002’ye kadar yaklaşık 40 yılı aşkın süre boyunca bir şiddet sarmalının ortasında kaldı. Bu etnik huzursuzluklardan da beslendi, liderlerin kişisel hırslarından da beslendi, politik anlayış farklılıklarından da beslendi ya da diğer bölgesel ve küresel aktörlerle olan ilişkilerden de beslendi.”
Bu süreçte çok sayıda insanın hayatını kaybettiğini, yerinden edilenlerin olduğunu ve ülkenin altyapısının tahrip edildiğini aktaran Aydın, iç savaşın yıkıcı etkisinin ve savaş sonrası iktidar partisinin muzaffer görüntüsünün, bugünkü ortamın şekillenmesinde en azından psikolojik düzeyde etkili olduğunu düşündüğünü belirtti.
Mevcut reformların hedefinin petrole bağımlılığı azaltmak ve yolsuzlukla mücadele olduğunu söyleyen Aydın, kısa vadede büyük değişim beklemediğini ifade etti.
Angola’da hükümetin pahalı yakıt sübvansiyonlarının baskısını hafifletmek amacıyla dizel fiyatını üçte bir oranında artırma kararının ardından 28 Temmuz’da başkent Luanda’da başlayan akaryakıt zammı protestolarında 22 kişi ölmüş, 1214 kişi gözaltına alınmıştı.
Otobüs ve taksi şoförleri zammı protesto etmek için 3 günlük grev başlatmış, minibüs ve taksi birlikleri de ücretleri yüzde 50 artırmıştı.