Bazı Medya Içerikleri çocuklarda “suçu Normalleştirici” Bir Etki Yapıyor

Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Emrah Akbaş, AA muhabirine yaptığı açıklamada, son dönemde sıkça kullanılan “suça sürüklenen çocuk” kavramının hassasiyetine değinerek, bu kavramın çocukların doğrudan fail olarak değil, onları suça iten koşulların mağduru olarak görülmesini sağladığını belirtti.

📲 Artık haberler size gelsin

AA’nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.

🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı

🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı

Vatandaşların suça sürüklenen çocuklar hakkında bilgilendirilmesi gerektiğini söyleyen Akbaş, “İnsanlar haklı olarak artan şiddet olaylarına tepki vermek istiyorlar ve bu tepkilerini verirken de bir ceza ve yaptırım olmayacağından duydukları kaygıyı ifade ediyorlar. Cezasızlık, yaptırım olmaksızın insanların suç işleme eylemlerini bir alışkanlık haline getirmeleri, bunun bir kültür haline getirilmiş olması toplumda güvene dair artan kaygıları da beraberinde getiriyor. Yani aslında insanlar haklı olarak suça sürüklenen çocuklarla alakalı kaygılarını ifade ediyorlar.” dedi.

Akbaş, suç işleyen çocuğu fail veya özne olarak görmek yerine suça iten koşulların altını çizmek için hukukta “suça sürüklenen çocuk” kavramının ortaya çıktığını belirterek, çocukların “durduk yere” bir cani ya da katil haline gelmediğini vurguladı.

Çocuk Hakları Evrensel Beyannamesi’ne göre 0-18 yaş aralığındaki herkesin çocuk sayıldığını dile getiren Akbaş, “Bundan dolayı çocuğun 18 yaşına kadar, yetişkinlik evresine kadar yaptığı eylemlerin faili, öznesi olup olmadığına dair ayrı bir tartışma bir taraftan yürüyor.” diye konuştu.

Aile yapısı, mahalle ve okul, çocukların suça sürüklenmesinde en kritik etkenlerden

Akbaş, hukuk, sosyal hizmet ve diğer insana yardım eden alanların suç işlemiş olan çocuğu topluma kazandırıcı bir perspektifle yaklaştığını ifade ederek, çocukları suç işlemeye iten çok fazla neden olduğunu aktardı.

Çocukların suça sürüklenmesinde aile faktörünün çok önemli olduğunu bildiren Akbaş, şöyle devam etti:

“Bunların başında elbette aile geliyor. Aile, toplumsallaşması ve kültürlenmesi geliyor. İlgisiz bir aile, şiddet dolu bir aile, parçalanmış aile, derin bir yoksulluğun aslında biçimlendirdiği aile ilişkileri, dinamikleri bir çocuğun suçla kurduğu ilişkiyi kuvvetli bir ihtimal haline getirebiliyor. Ama sadece aile de değil elbette. Ailenin de mensup olduğu sosyoekonomik statünün mekan olarak tezahürleri çocukların suç olgusuyla tanışmasını kolaylaştırabiliyor. Yaşadıkları muhitte birtakım çeteler, çeteleşme girişimleri suçu normalleştirmiş ve içselleştirmiş bir başka çocukla veya çocuklarla kurulan arkadaşlık ilişkisi, okul ortamında tanışılan suç organizasyonları, bütün bunlar aslında hem aileyle hem de ailenin sahip olduğu sosyoekonomik statü ile doğrudan ilişkili olan hususlar.”

Medyada suç özendiriliyor

Akbaş, yakın çevredeki yoksulluk ve şiddet ortamının da çocukları etkilediğini ve hayata sağlıklı katılımlarını baltaladığını söyledi.

Son dönemlerde özellikle medya içeriklerinin çocukların suça itilmesinde en önemli etmenlerden birisi olduğunu kaydeden Akbaş, “Sadece sosyal medyada değil ana akım medyada da şiddetin özendirildiğini, bir güç gösterisi olarak kullanıldığını, yaşam tarzını bir cazibe merkezi haline getirmek suretiyle suçun meşrulaştırıldığını, normalleştirildiğini, diziler, filmler, müzikler vesaire pek çok kültür ürününün çocuğun suçla kurduğu ilişkiyi eleştirel bir biçimde sorgulamaksızın benimsemesine, normalleştirmesine maalesef yardımcı olduğunu görüyoruz.” ifadelerini kullandı.

Akbaş, suçun sosyal medyada ya da ana akımda “karizmatik” hale geldiğini anlatarak, kötülüğün medyada “cilalandığı” içeriklerin çocukların suçla kurduğu ilişkiyi daha doğal, normal bir kanala yönlendirdiği uyarısında bulundu.

Çocukların yaşadıkları çevrenin de suçla tanışmada büyük bir etken olduğunu hatırlatan Akbaş, şunları söyledi:

“Mahallede akran ilişkileri var. Çocuğun aidiyet hissinden kaynaklı olarak dahil olma ihtiyacı duyduğu çeteler, girişimler, organizasyonlar vesaire suçu doğallaştırır, normalleştirir, olağanlaştırır, sıradanlaştırır. Yani bir çocuk eğer onu suça sürükleyen bir ortamda yaşamını sürdürüyorsa onun sosyal medya tüketimi de sosyal medya algoritması kaynaklı olarak yine bu sözünü ettiğim çocuğu suça sürükleyen koşulları yeniden üreten bir biçimde işlemeye devam ediyor. Öyleyse bizim karşımıza çıkan şey suçu bilinçli bir biçimde tercih etmiş bir çocuktan ziyade suçun içine doğmuş bir çocuk haline geliyor.”

Bağımlılık çocukları suça sürüklüyor

Akbaş, çocukların ve gençlerin, kimlik oluşumu dönemlerinde madde bağımlılığı, teknolojik bağımlılık ve diğer bağımlılık türlerinin tehditlerine çok açık olduğunu söyledi.

Çocukların suça veya bağımlılığa sürüklenmelerine dair ilk uyarılar ortaya çıktığı aşamada bunu fark edecek birtakım yapıların oluşturulması gerektiğini aktaran Akbaş, “Okullarda sosyal hizmet birimleri oluşturmak çocukların hanelerine ziyaretler yapacak. Bu çok önemli. Çocuk tek başına bir sistem değil. Çocuk diğer başka sistemlerle beraber var olan bir yapı. Öyleyse ekosistem perspektifi ile bütüncül bir perspektifle yaklaşmak gerekir meseleye.” değerlendirmesinde bulundu.

Akbaş, çocuklar için cezalandırıcı adalet yerine onarıcı adalet paradigmasının tercih edilmesi gerektiğini dile getirerek, “Çocuklarımızı cezalandırmak yerine onarmak, rehabilite etmek ve toplumsal hayata kazandırmak gerekir. Şimdi bunu yapamadığınız oranda suça sürüklenen bir çocuğu gayri insanileştirici bir söylem elbette meşruiyet kazanacaktır.” dedi.

Çocukların, çetelere ya da sosyal medyadaki “mafyatik” kişilere özenmesinin önüne geçilmesinin en önemli faktörlerden birisi olduğuna dikkati çeken Akbaş, şöyle devam etti:

“Çocukların çetelere dahil olma süreçleri çok kolaydır. Sözünü ettiğim koşullar çocukları çetelerle işbirliği yapmaya çok kolay sevk eder, çeteleri çok cazibeli bir hale getirir, onların albenisini artırır. Çocuklar suça sürüklendikçe güç devşirdiklerini, daha karizmatik bir birey haline geldiklerini düşünebilirler. Son dönemde özellikle rap şarkılarındaki abuk sabuk içerikler, şiddet içerikli filmlerdeki o karizmatik kötü gösterileri vesaire çocuklarla suç arasındaki ilişkiyi bir kahramanlık ilişkisine dönüştürebilir. Çocuk açısından düşündüğümüz zaman bu bizim engelleyebileceğimiz bir süreç gibi görünmez.”

Akbaş, Türkiye’de “suça sürüklenen çocuk” kavramının ve buna ilişkin verilerin yeterince anlaşılmadığını belirterek, çocukların daha çok hırsızlık ve basit yaralama gibi suçlardan cezalandırıldığını, cinayet suçundan ise çok azının hüküm giydiğini kaydetti.

Çocuklara suçlulardan önce ulaşılması gerektiğini vurgulayan Akbaş, sözlerini şöyle tamamladı:

“Mahallelerde toplum merkezleri, gençlik ve çocuk merkezleri yine bir an evvel hayata geçirilmesi gereken kuruluşlardır. Toplum merkezleri sadece çocuklarımızı, gençlerimizi topluma entegre etmenin araçları değil aynı zamanda bütün dezavantajlı grupların toplumsal hayata sağlıklı bir biçimde dahil olabilmesi için gerekli olan yapılardır. Bunları Türkiye’de başarmamız gerekir.”

Anadolu Ajansı. Referans bağlantısı here.