Karma, uzun yıllardır “ne ekersen onu biçersin” düşüncesinin evrensel sembolü. Karmaya inanlar içinse ‘o ne ekerse onu biçer’ haline dönüşmüş durumda. 1 Mayıs’ta Psychology of Religion and Spirituality dergisinde yayımlanan bir psikoloji araştırması, bu inancın düşünülenden çok daha önyargılı bir biçimde işlediğini ortaya koydu.
Karmaya inanan 2 binden fazla katılımcının dahil olduğu çalışmada, insanlar kendi hayatlarında yaşadıkları olumlu gelişmeleri “hak edilmiş ödül” olarak anlatırken, başkalarının başına gelen olumsuzlukları “kötülüğün karşılığı” şeklinde değerlendirdi.
Başkaları söz konusu olunca karma işliyor
Araştırma verilerine göre, katılımcıların yüzde 59’u kendi iyi davranışlarının ödüllendirildiğini düşünürken, başkaları hakkında yazanların yüzde 92’si aldatma, borç ödememe, zorbalık gibi kötü davranışların ardından yaşanan talihsizlikleri “karmanın sonucu” olarak değerlendirdi.
Çalışmanın başındaki bilim insanı Toronto’daki York Üniversitesi’nden Dr. Cindel White, “İnsanlar karma fikrini hem kişisel başarılarını yüceltmek hem de başkalarının yaşadığı sıkıntılara bir anlam yüklemek için kullanıyor” dedi. Bu düşünce yapısının altında, psikolojide sıkça karşılaşılan bir kavram olan “atıf önyargısı” yatıyor.
Uzmanlar, bu yaklaşımın bir yanıyla öz saygıyı koruma mekanizması olduğuna dikkat çekerken, diğer yandan toplumsal empatiyi zayıflatabileceği uyarısında bulunuyor. Karma inancı, adaleti sağladığı kadar, bireylerin olayları yargılama biçimini de şekillendiriyor.
Karma nedir?
Karma, en basit haliyle “neden-sonuç yasası”dır. Hinduizm ve Budizm gibi doğu felsefelerinde kökeni olan bu inanç, kişinin yaptığı iyi ya da kötü davranışların er ya da geç karşılığını göreceğini savunur. Modern kültürde ise daha çok “ne ekersen, onu biçersin” anlayışıyla yorumlanır.