Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreter Yardımcısı ve Sahel Kalkınma Özel Koordinatörü Mar Dieye, Sahel genelinde artan terör tehdidi ile bu tehdidin Senegal gibi göreceli olarak istikrarlı ülkelere sıçrama riski hakkında AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.
Sahel’in krizlerle anılmasının bölgenin zenginliklerini ve potansiyelini gölgelediğini dile getiren Dieye, zengin yeraltı kaynakları ve genç nüfusu ile doğru politikalar uygulandığında Sahel’in sadece güvenlik değil, kalkınma açısından da Afrika’nın anahtar bölgelerinden biri olabileceğini söyledi.
AA’nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.
🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı
Bölgedeki güvenlik krizinin temelinde, 2011 yılında Libya’ya yapılan askeri müdahalenin yattığına dikkati çeken Dieye, Kaddafi rejiminin devrilmesiyle bölgede kontrolsüz silah akışının başladığını, bu durumun Mali’nin kuzeyinden itibaren yayılan silahlı gruplarla birleşerek geniş çaplı bir istikrarsızlığa yol açtığını anımsattı.
Dieye, “Uluslararası toplum Libya’yı yıktı ama geriye dönüp Sahel’e bakmadı. Bu kriz bizden kaynaklanmadı ama yükü bize kaldı. Bölgeye yayılan silahlar, zayıf devlet yapıları ve terk edilmiş sınır bölgeleri terör örgütleri için uygun bir zemin oluşturdu. Uluslararası toplum Sahel’e olan borcunu henüz ödemedi.” diye konuştu.
“Terörizmi yalnızca ideolojik bir tehdit olarak görmek büyük bir eksiklik”
Dieye, Sahel ülkelerinde kamu kaynaklarının büyük oranda başkentlerde yoğunlaştığını, sınır bölgelerinin ise ihmal edildiğini vurgulayarak, devletin varlık gösteremediği bölgelerde terör örgütlerinin çok daha kolay yuvalandığına işaret etti.
Örgütlere katılan gençlerin çoğunun ideolojik değil, ekonomik nedenlerle hareket ettiğinin altını çizen Dieye, şöyle devam etti:
“Sahada, terör örgütlerine katılmış ve sonradan ayrılmış gençlerle birebir görüşmeler yaptık. Bu gençlerin neden katıldığını anlamak istiyorduk. Onlara çok basit, temel dini sorular sorduk. Örneğin hangi mezhebe bağlı olduklarını ya da Kur’an’dan birkaç ayet okuyup okuyamadıklarını anlamaya çalıştık. Cevap veremediler. Çoğu Fatiha Suresi’ni dahi bilmiyordu. Bu da bize şunu gösterdi ki bu insanlar, bu terör örgütlerine dini gerekçelerle değil çaresizlikten katılmış, herhangi bir ideolojik bağlılıkları yok. Sadece işsizlerdi ve kendilerine bir çıkış yolu arıyorlardı. Örgütlerin sunduğu az miktarda para, onları hayatta kalmak için bu yola sürüklemişti.”
Dieye, Sahel’deki terör sorununun artık bir “iş modeli” haline geldiğine de değinerek, “Bu sadece birkaç radikalin ‘davası’ değil. Bu artık neredeyse bir ekonomi. Hayvan kaçakçılığı yapıyorlar, uyuşturucu rotalarını kontrol ediyorlar, göçmen kaçakçılığından gelir elde ediyorlar. Bu yapıların para döngüsü var. İnsanlara maaş veriyor, gıda dağıtıyorlar. Devamlı bir para akışı var. O nedenle terörizmi yalnızca ideolojik bir tehdit olarak görmek, büyük bir eksiklik. Bu ekonomik yapıyı anlamadan, onu çözemezsiniz. Terörün panzehiri kalkınmadır.” şeklinde konuştu.
“Afrika fakir değil, kıtayı adil olmayan sistemler yoksullaştırıyor”
Dieye, Sahel bölgesinde aşırıcılığın yayılmasında yalnızca dış müdahalelerin değil, yolsuzluk ve kötü yönetişimin de önemli rol oynadığını aktardı.
Bölge ülkelerinin zengin yer altı ve yer üstü kaynaklara sahip olduğunu ancak bu kaynakların yıllarca halkın refahına dönüştürülemediğine işaret eden Dieye, şunları söyledi:
“Afrika fakir değil. Bu, sık tekrarlanan ama gerçeklikle ilgisi olmayan bir klişedir. Sahel ülkeleri son derece zengin. Mali yılda yaklaşık 200 ton altın üretiyor. Bu, uluslararası piyasalarda 10 milyar dolar eder ve bu sadece altın. Pamuk, uranyum, yer fıstığı, karite yağı gibi daha birçok kaynağımız var. Ama bu zenginlik, halkın cebine girmedi, girmiyor. Çünkü geçmişte bu ülkelerde kaynaklar şeffaf yönetilmedi. Geriye sadece yolsuzluk ve kırılganlık kaldı. Bugün Sahel ülkeleri kendi ürettiği ürünlerin değerinden sadece yüzde 5 pay alıyor. Yüzde 95 başka yerlere gidiyor. Bu sürdürülebilir değil. Eğer katma değeri ülke içinde bırakacak bir sistem kuramazsak, ne kalkınma olur ne de istikrar. Bölgenin refahı, dışarıdan gelen yardımla değil, içeride tutulan değerle sağlanabilir.”
“Senegal bir ateş çemberinin içinde”
Mar Dieye, Senegal’in şu anda Sahel’de görece istikrarlı bir ülke olduğunu ancak özellikle Mali sınırında ciddi riskler bulunduğunu belirtti.
Dieye, “Senegal, kendi topraklarını güvende tutmayı başardı ama bir ateş çemberinin içinde yaşıyor. Çevresindeki ateş giderek yayılıyor. Togo ve Benin’in kuzeyinde saldırılar başladı. Senegal’in doğusunda (Mali sınırı), Bakel bölgesinde bazı sızma girişimleri yaşandı. Bu yüzden hiçbir ülke bu aşamadan sonra ‘bana bir şey olmaz’ diyemez. Hepimiz risk altındayız.” ifadelerini kullandı.
Senegal’in bu tehdide karşı güvenlik ve kalkınmayı birlikte ele alan bir strateji yürüttüğünü vurgulayan Dieye, özellikle sınır bölgelerine yönelik askeri garnizonların güçlendirilmesi ve kırsal kalkınma projeleriyle devlet varlığının artırılmasının, ülkenin kırılganlık alanlarını azalttığını kaydetti.
Dieye, “Savaşlar genelde uzak sınır bölgelerinde başlar. Çinli Lao Tzu’nun dediği gibi, ‘savaş atları sınırlarda doğar’. Senegal bunu erken fark etti. Mali sınırındaki askeri varlığını güçlendirdi ama sadece askeri strateji yetmez. Hükümet, Acil Kalkınma Programı gibi projelerle yol, sağlık, eğitim gibi kamu hizmetlerini Bakel, Matam gibi ihmal edilmiş sınır bölgelerine taşıdı.” dedi.
Senegal’in İslam anlayışının da toplumsal barışta büyük rol oynadığına vurgu yapan Dieye, Müridi ve Ticani tarikatlarının aşırıcılığa karşı doğal bir kalkan oluşturduğunun altını çizdi.
Dieye, “Senegal’deki sufi İslam geleneği, bu ülkenin istikrarında sessiz ama çok güçlü bir rol oynuyor. Müridi ve Ticani gibi tarikatlar, toplumu şiddete karşı koruyor. Bu tarikatlar maneviyatı, disiplini ve toplumsal hizmeti temel alırken, gençlere aidiyet hissi aşılar, sabır ve çalışmanın değerini öğretir. Bu yüzden Senegal’de radikalleşme kolay kolay kendine zemin bulamaz. Tabi ki bu tek başına yeterli değil ama bu gelenek, Senegal’i Sahel’de farklı kılan unsurlardan biri.” diye konuştu.
“Gebze’deki teknoloji merkezleriyle işbirliği yapmak istiyoruz”
Türkiye’nin Sahel’deki rolüne de değinen Dieye, Ankara’nın diplomatik yaklaşımının bölgede olumlu karşılandığına dikkati çekti.
Dieye, “Türkiye’nin izlediği yumuşak diplomasi, sadece hükümetlerle değil, halklarla da güçlü bağlar kurmasına olanak sağladı. Türkiye burada sevilen, güven duyulan bir aktör. Eğitime, sağlığa, sınır bölgelerine yatırım yapıyor. Yardım değil, ortaklık temelli çalışıyor. Türkiye’nin yaklaşımı klasik bağışçı mantığından uzak. Bu onu farklı ve etkili kılıyor.” şeklinde konuştu.
Özellikle Türkiye’nin teknoloji altyapısı ve üretim kapasitesinin Sahel gençliğiyle buluşturulmasının büyük önem taşıdığının altını çizen Dieye, BM-Türkiye-Sahel üçlü işbirliği için temasların sürdüğünü kaydetti.
Dieye, “Gebze’deki teknoloji merkezleriyle işbirliği yapmak istiyoruz. Bu merkezlerin deneyimini Sahel’e taşımak, gençlere teknolojiye erişim imkanı sağlamak istiyoruz. Sahel ülkelerinde sanayi, madencilik, tarım gibi alanlarda teknoloji kullanımı çok sınırlı. Türkiye bu alanda büyük bir birikime sahip. Bu bilgiyi gençlere aktarırsak, bölgenin geleceği değişir.” ifadelerini kullandı.