Sputnik’in ardından gelen yıllarda ABD ile Sovyetler Birliği arasındaki Soğuk Savaş rekabeti, uzay çalışmalarına ivme kazandırdı. 1961’de Yuri Gagarin’in Vostok-1 kapsülüyle gerçekleştirdiği uçuş, insanlığın uzaydaki ilk adımı oldu. 1969’da ise Apollo-11 göreviyle Amerikalı Neil Armstrong ve Buzz Aldrin’in Ay yüzeyine ayak basması, tarihin dönüm noktalarından biri olarak kayda geçti.
AA’nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.
🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı
Uluslararası işbirliği 1970’lerden itibaren yeni bir boyut kazandı. Uzay istasyonları, uzun süreli insanlı görevlerin yapılmasını sağladı. 1998’de yörüngeye yerleştirilmeye başlanan Uluslararası Uzay İstasyonu (ISS), farklı ülkelerden astronotların ortak yaşam ve çalışma alanı haline geldi.
2000’li yıllara gelindiğinde, uzay çalışmalarında özel şirketler sahneye çıktı. SpaceX, Blue Origin ve Boeing gibi firmalar, hem devletlere hizmet sunmaya hem de “uzay turizmini” geliştirmeye yöneldi. Özellikle SpaceX’in yeniden kullanılabilir roket teknolojisi, uzaya erişim maliyetlerini önemli ölçüde düşürdü.
Son yıllarda uzay turizmi de gündeme oturdu. Sınırlı sayıdaki sivil yolcu, kısa süreli uçuşlarla Dünya’nın dış sınırlarını deneyimleme fırsatı buldu. Gelecek dönemde Ay ve Mars’a ticari seferler düzenlenmesi planlanıyor.
Bütün bunlar göz önünde alındığında, uzaycılık sektörünün çok yönlü bir yapıya evrilmesi, devletler arası rekabet alanında önemli bir konum elde etmesine yol açtı. Devletlerin kaynak arayışı ve teknoloji yarışı, uzay sanayindeki gelişmelerle birlikte bu alanda sürmeye devam ediyor.
AA muhabiri, Dünya Uzay Haftası sebebiyle ülkeler arasındaki uzay rekabetini, özel şirketlerin uzaya yönelik yatırımlarını ve son yıllarda uzayla ilgili gelişmeleri açık kaynaklardan derledi.
Ülkeler arasındaki uzay rekabeti hız kesmiyor
Soğuk Savaş döneminde ABD ile Sovyetler Birliği arasında yaşanan “uzay yarışı”, bugün çok aktörlü bir boyut kazandı. ABD’nin hala en güçlü altyapıya sahip ülke konumunu koruduğu görüşü hakimken, Rusya’nın ISS operasyonlarında kritik ortaklardan biri olmayı sürdürdüğü düşünülüyor.
Son yıllarda Çin, uzay çalışmalarında büyük bir ivme kazandı. 2013’te Chang’e-3 aracıyla Ay’a yumuşak iniş yapan Pekin yönetimi, 2019’da Chang’e-4 göreviyle Ay’ın uzak yüzüne araç indiren ilk ülke olarak tarihe geçti.
2020’de Chang’e-5 ile Ay’dan kaya örnekleri getirmeyi başaran Çin, böylece ABD ve Sovyetler’den sonra bu başarıya ulaşan üçüncü ülke oldu.
Ayrıca Çin, 2021’de kendi modüllerini yörüngeye yerleştirerek Tiangong Uzay İstasyonu’nda uzun süreli insanlı görevler yürütmeye başladı.
Mars’a gönderilen Tianwen-1 uzay aracı, hem yörünge aracı hem de “Zhurong” gezgin robotuyla, Pekin yönetiminin uzayda “çok katmanlı kapasiteye” sahip olduğunu ortaya koydu. Tüm bu adımlar, Çin’i “uzayın yeni büyük gücü” olarak konumlandırdı.
Hindistan, düşük bütçeli ancak yüksek verimlilik sağlayan projeleriyle dikkati çekiyor. 2008’deki Chandrayaan-1 uzay aracıyla Ay’da su moleküllerinin varlığını ortaya koyan Hindistan, 2014’te Mars yörüngesine uzay aracı yerleştiren ilk Asya ülkesi oldu. 2023’te gerçekleştirilen Chandrayaan-3 göreviyle ise Ay’ın güney kutbu bölgesine başarılı iniş yapan ilk ülke olarak tarihe geçti.
Bu iniş, hem Hindistan’ın teknolojik kapasitesini ortaya koydu hem de “düşük ekonomik maliyetlerle büyük başarı” elde edilebileceğini göstererek küresel uzay yarışında yeni bir rekabet alanı açtı.
Avrupa Uzay Ajansı (ESA), Avrupa Birliği (AB) üyesi ve ortak ülkelerin katkısıyla yürüttüğü projelerle öne çıkıyor. ESA, hem kendi uydu ve araştırma görevlerini sürdürüyor hem de ABD ile ortaklaşa Uluslararası Uzay İstasyonu (ISS) projelerinde aktif rol alıyor.
Japonya ise özellikle insansız uzay görevlerinde dikkati çekiyor. Japonya Havacılık ve Uzay Araştırma Ajansı (JAXA), “Hayabusa” görevleriyle asteroidlerden örnekler getirerek bilimsel anlamda araştırmalar yapıyor. Japonya aynı zamanda ABD Havacılık ve Uzay Ajansının (NASA) Artemis programında önemli ortaklardan biri.
Güney Kore de son yıllarda uzay yatırımlarını artırarak, 2022’de “Danuri” adlı ilk Ay yörünge aracını fırlatarak derin uzaya adım attı. Seul yönetimi, 2030’lara kadar Ay yüzeyine kendi aracıyla iniş yapmayı hedefliyor.
CFR raporunda ABD’nin “yeni bir Sputnik vakası” yaşaması uyarısı
ABD merkezli Council on Foreign Relations (CFR) tarafından şubatta yayımlanan “Uzay Güvenliği: ABD’nin Eylem Planı” başlıklı raporda, Çin ve Rusya’nın anti-uydu sistemleriyle ABD’nin uzaydaki varlıklarını tehdit ettiği, yörüngelerde artan yoğunluk ve enkazın “çarpışma riskini” büyüttüğü belirtildi.
Raporda, ABD’nin liderliğini kaybetme riski bulunduğu ve “yeni bir Sputnik vakası” ile karşı karşıya kalınabileceği ifade edildi.
ABD’nin uzaydaki liderliğinin küresel güvenlik için kritik olduğu ancak bu üstünlüğün Çin tarafından hızla yakalandığı kaydedilen raporda, Çin’in kendi uzay istasyonunu kurması, Ay’ın güney kutbuna iniş yapması ve Starlink benzeri projeleri başlatmasının, Pekin yönetiminin “eş düzey rakip” konumuna geldiğini gösterdiği vurgulandı.
Raporda ayrıca, mevcut uluslararası anlaşmaların ve BM kurumlarının artan uydu trafiğini yönetmeye uygun olmadığı, özel şirketlerin uzmanlığının sürece dahil edilmesi gerektiğinin altı çizildi.
ABD’nin uzayı “ulusal öncelik ilan etmesi” tavsiyesi
Raporda, ABD’nin liderliğini koruyabilmesi için uzayın “ulusal öncelik” ilan edilmesi gerektiğine işaret edildi.
İlk adımın yeni dönemde Beyaz Saray’ın bir “uzay zirvesi” düzenlemesi ve kritik uzay sistemlerini ulusal altyapının parçası ilan etmesi olacağı kaydedilen raporda, bu adımın hem kamuoyuna hem de müttefiklere ABD’nin kararlılığını göstereceği değerlendirmesinde bulunuldu.
Raporda, Washington yönetiminin uluslararası liderliğini yeniden canlandırması gerektiğine dikkati çekildi. Bu kapsamda ABD’nin, Ay ve diğer gök cisimlerinde barışçıl keşif, kaynak paylaşımı ve uluslararası işbirliğini düzenleyen uluslararası uzay hukuku çerçevesindeki anlaşmalar olarak bilinen Artemis Anlaşmaları’nı genişletmesi, Birleşmiş Milletler (BM) ve diğer çok taraflı platformlarda daha aktif rol üstlenmesi önerildi.
Uzaydaki güvenlik risklerine karşı da somut tedbirlerin alınması tavsiye edilen raporda, uyduların saldırılara karşı daha dayanıklı hale getirilmesi, yedek sistemler geliştirilmesi ve gerekirse savunma yetenekleriyle donatılması gerektiği kaydedildi.
Raporda, Çin’in artan uzay kapasitesine işaret edilerek, rekabetin yanı sıra “kırmızı hat” mekanizmaları ve astronot kurtarma anlaşmaları gibi alanlarda stratejik işbirliği çağrısı yapıldı.
Öneriler arasında ayrıca, özel sektörün uzmanlığının uluslararası uzay trafik yönetimine dahil edilmesi ve uzayın “tüm insanlığın ortak mirası” olarak korunması gerektiğinin yer aldığı raporda, ABD’nin, 1967 tarihli Dış Uzay Anlaşması’nın evrensel olarak benimsenmesi için girişimlerde bulunması önerisinde bulunuldu.
Uzay ekonomisinin potansiyeli
ABD merkezli Uzay Bilgi Paylaşımı ve Analiz Merkezi araştırmacılarından Samuel Visner, AA muhabirine, ülkeler arasındaki uzay yarışını değerlendirdi.
Küresel uzay ekonomisinin değerini “muazzam” şeklinde niteleyen Visner, “Uzay Vakfı, uzay ekonomisinin değerinin 2024 yılında 613 milyar dolara ulaştığını bildirirken büyük bir danışmanlık şirketi, uzay ekonomisinin 2035 yılına kadar 1,8 trilyon dolara ulaşacağını iddia ediyor.” ifadelerini kullandı.
Genel olarak, ulusal ve ekonomik güvenliğin giderek uzay ekonomisine bağlı hale geleceği yorumunu yapan Visner, “Küresel piyasanın teknoloji ve ekonomi zirvesinde yer almak isteyen ülkeler, uzay yeteneklerini geliştirmek için azami çaba göstermeleri gerektiğinin bilincindedir.” dedi.
Uzay sektöründeki özel şirketler, teknolojik çeşitlilikle birlikte tehlikeleri de beraberinde getiriyor
2000’li yıllardan itibaren devlet tekelinin kırılmasıyla özel sektör, uzay çalışmalarında giderek daha belirleyici hale geldi.
Özellikle ABD merkezli SpaceX, yeniden kullanılabilir roket teknolojisi sayesinde uzaya erişim maliyetlerini ciddi ölçüde düşürdü ve NASA’nın en önemli ticari ortaklarından biri haline geldi.
Amazon’un Üst Yöneticisi (CEO) Jeff Bezos’un şirketi Blue Origin ve İngiliz iş insanı Richard Branson’ın uzay yolculuğu hizmeti sunan şirketi Virgin Galactic gibi şirketler ise kısa süreli sivil uçuşlarla uzay turizmini başlatan girişimlerde bulundu. Bugün sınırlı sayıda sivil yolcu, birkaç dakikalığına da olsa Dünya’nın atmosfer sınırlarının dışına çıkmayı deneyimledi.
Boeing’in Starliner programı ise uzay yolculuğunun hala büyük riskler barındırdığını insanlığa hatırlattı.
NASA astronotları Butch Wilmore ve Suni Williams, 5 Haziran 2024’te Boeing’in yeni Starliner kapsülüyle bir haftalık test uçuşu için ISS’ye gönderildi. Ancak Starliner’de çıkan teknik arıza nedeniyle iki astronotun dönüş tarihi ertelendi, NASA, kapsülün boş dönmesi direktifini verdi.
Yaklaşık 9 ay ISS’de mahsur kalan iki astronot, mart ayında SpaceX’in Dragon kapsülü ile Dünya’ya döndü.
Bu durum, özel şirketlerin uzay programlarında üstlendikleri rolün önemini ve beraberinde getirdiği riskleri bir kez daha gözler önüne serdi. Yenilikçi teknolojiler büyük ilerlemeler sağlarken, teknik aksaklıklar ve güvenlik sorunları da hala ciddi bir sınama alanı olmaya devam ediyor.
Gelecek yıllarda devlet kurumları ile özel girişimlerin işbirliğiyle Ay’a düzenlenecek insanlı seferler ve Mars’a yönelik uzun vadeli projeler, uzay çalışmalarının yeni evresini şekillendirecek.